| 
     
                   Bilgiyi 
                    aramak için uzaklara gitmeye gerek yok, kendi şirketimiz bilginin 
                    merkezidir. 
      
    Enformasyon çağı, bilgi çağı sözleri
    konferanslarda, kitaplarda söylene dursun, pek çok şirket hala alaturka yöntemlerle
    yönetilmeye devam etmektedir. Bilgi, gerçekten rekabet avantajı sağlayan belki de en
    önemli kaynaktır. İngiltere’nin bir dünya imparatorluğuna dönüşmesi tesadüf
    değildi. Dünyanın ilk kayıt sistemleri İngiltere’de gelişmiştir. Örneğin,
    Lloyds Register 1700’lerde devreye girmiştir. 1700’lü yıllardaki bir şirketin
    kayıtlarını inceleyecek olsanız, bugün bu kayıtlara erişebilirsiniz.
    İngiltere’nin bilgiyi rekabet üstünlüğü olarak kullanmasına bir örnek de
    denizciliktedir. Okyanusun ortasında bir yerde, kritik sorulardan bir tanesi;
    “Neredeyiz ve hangi rotada gideceğiz?” sorusudur. Neredeyiz sorusunun cevabı, bugün
    GPS denilen küresel konumlama sistemleriyle verilebiliyor. Ancak GPS’ten önce
    elimizdeki tek teknoloji, kronometreydi. Hala hazırda pek çok gemide kronometreler,
    yıldızların hareketlerine göre yeri tayin etmek için kullanılır. Kronometre tesadüf sonucu bulunmuş bir cihaz değildir.
    İngiliz hükümeti, kusursuz kronometrelerin icadı için birkaç yüzyıl önce
    ödüller koymuştur. İngiltere’nin denizler üzerinden yaptıkları fetihlerle
    “üzerinde güneş batmayan imparatorluk” unvanını almasının arkasındaki
    sebeplerden biri de kronometrelerdir. İkinci Dünya Savaşı’nda Amerika’ya deniz
    savaşlarında üstünlük sağlayan şey yine kapasitesi üç katına çıkarılan bir
    kronometre fabrikası olmuştur. Bizden bir örnek vermek gerekirse; Fatih Sultan Mehmet,
    Bizans surlarının saldırı noktasından uzaklığını ölçtürmüş ve bu uzaklıktan
    etkili olabilecek topları yaptırmıştır.   
    Veriden know-how’a 
    Üstünden
    yüzyıllar geçmesine ve bütün değişim çığlıklarına rağmen formülde bir
    değişiklik yok; ister ülke olsun, ister organizasyon olsun, rekabet üstünlüğü
    sağlamanın yolu bilgiden geçmektedir. Basit bir sınıflama yapacak olursak veri,
    enformasyonu oluşturan yapı taşıdır. İsimler, sayılar ve bazen sıfatlar.
    Enformasyon, belirli bir bağlama konmuş verilerdir. Bilgi ise özel bir sorunun
    cevabıdır, enformasyonun bir üst formudur. İstanbul’un nüfusunun 7 milyon olması
    bir veridir. Bunların 3 milyonun yetişkin ve günlük en az 1 milyon TL’lik harcama
    yaptığının bilinmesi bir enformasyondur. Bu üç milyon kişiden, sadece bizim
    gömleklerimizi satın almak isteyecek 3 bin kişinin adresi ise bilgidir. Bu sonuncuya
    sahip olmak bize para kazandırır. İşletmelere para kazandıran ya da amaçlarına
    ulaştıran bilgi pek çok örnekte “know-how” ya da Türkçe karşılığıyla
    “teknik bilgi birikimi”dir.   
    Üstünlük sağlayan bilgiler 
    Pizza
    Hut ya da Domino’s Pizza’dan pizza sipariş edeceğiniz zaman isminiz veri
    bankasına kaydedilir. İsminizle birlikte adresiniz, ne tür pizza yediğiniz, ne
    büyüklükte pizza siparişi verdiğiniz de kaydedilir. Bu sayede bu pizzacılardan
    herhangi biri, hiç hatasız ve sizin zamanınızı hiç almadan siparişinizi
    alabilirler. Size her seferinde doğru pizza getiren ve az uğraştıran pizzacıyı mı
    tercih edersiniz yoksa, her seferinde sizden adres bilgileri alan, geç kalan ve üstelik
    yanlış pizza getiren pizzacıyı mı?  
    Federal
    Express ile size bir paket geleceği zaman, paket yola çıktığı andan itibaren paketin
    nerede olduğunu internetteki web sitesinden izleyebilirsiniz. Paket uçakta mı, kamyonda
    mı; ya da dağıtım noktasında mı? Bütün bunları izlemeniz mümkündür.  
    Milyonlarca
    ya da yüz binlerce müşterisi ol an kuruluşlar, bankalar, cep telefonu servis
    sağlayıcıları gibi kuruluşlar için müşterilerinin kim olduğunu bilmek kritiktir.
    Müşterinin kim olduğunu bilmek demek, müşterinin ismini bilmekten öte, müşterinin
    zevklerini, satın alma alışkanlıkları, ödeme sıklık ve şekillerini bilmek
    demektir. Bu ölçüde ya da daha iyi ölçülerde tanınan bir müşteriye yeni ürünler
    ve hizmetler sunabilmek, onun bütçesinden daha fazla pay alabilmek ya da müşteriyi
    harekete geçirebilmek mümkündür. Sahip olduğu ve olmadığı müşteri dilimlerini
    tanımayan (bu konuda açık ve net bilgilere sahip olmayan) şirketler, kaynaklarını
    tahsis ederken hatalı davranabilirler.  
    Organizasyonların
    işi, amaçlara ulaşmak için kaynakları tahsis etmek ve eylem yapmak üzere karar
    almaktır. Doğru kararlar ise, gerçeği yansıtan bilgilere dayalı alınabilir. 
     
    Dünya kalitesinde bilgi yönetimi 
    Bir
    organizasyonda dünya kalitesinde bilgi yönetimi, ciddi bütçeler, danışmanlık ve
    sistem geliştirme ister. Bilgi yönetimi konusunda, şu anda dünyada geçerlilik kazanan
    metodoloji “Faaliyet Tabanlı Yönetim” (Activity Based Management) metodolojisidir.
    Faaliyet Tabanlı Yönetim metodolojisi, yapılan ve yapılmayan faaliyetlerin mali ve
    mali olmayan etkileri üzerine bilgi üretir. Dünya kalitesinde bir yönetim metodolojisi
    olan Faaliyet Tabanlı Yönetim’e geçebilmek için danışmanlığa ihtiyaç duyulur.  
    Türkiye’de
    her organizasyon bütçe ve zaman ayırarak bilgi yönetimi sistemi kuramayabilir. Kaldı
    ki kurulan bilgi yönetimi sistemleri de her zaman rekabet üstünlüğü sağlayacak
    bilgileri sağlamada başarılı olmayabilir.  
    Türkiye’de
    biraz daha pratik bilgi yönetimi sistemlerine ihtiyaç var. Dünya kalitesinde olmasa da,
    kullanılabilir, kurulabilir ve basit sistemlere ihtiyacımız var. Aşağıda bu tür bir
    sistemin bacaklarını oluşturabilecek konu ve olgular ele alınıyor.   
    Pareto Kanunu 
    Belirli
    bir kararı almak için ihtiyaç duyulan bütün bilgilere sahip olamayabilirsiniz. Ancak
    iş dünyasında kritik öneme sahip bir kural vardır: Pareto Kanunu. Pareto Kanu’na
    göre, girdi ya da nedenlerin %20’si sonuçların % 80’ini yaratır. Diğer bir
    deyişle gider kalemlerinin %20’si, giderler toplamının %80’ini oluşturur.
    Müşterilerin %20’si, gelirlerin %80’ini sağlar. Pareto Kanunu, geçmişten gelen
    sayısız işletmenin verilen üzerinde araştırılmış ve geçerli bulunmuştur. Bazı
    işletmelerde kanun 20-80 yerine 30-70 olarak da işleyebilir. Pareto Kanunu’nun bilgi
    yönetimiyle ilişkisi, etkili olan azınlığın teşhisi üzerinedir. Her organizasyon,
    faaliyetlerinin yayıldığı alanlarda etkili kalem, faaliyet ve olguları bilecek olursa
    daha süratli ve doğru kararlar alabilir. Örneğin, tasarruf yapılacaksa, bütün
    kalemlerden tasarruf yerine, sadece etkili kalemlerde yapılacak tasarruf daha anlamlı
    olabilir. Ya da bütün müşterilere yüklenmek yerine, etkili müşterilerimizin
    üstünde daha çok durmak daha verimli olabilir. 
     
     
     
    Rakiplerin
    ne yapmadığını bilmek    
      
     
    Rekabet üstünlüğü sağlamanın
    yollarından bir tanesi de rakiplerin yapmadığını yapmaktır. Bu sözü ters anlamamak
    gerekir. Rakiplerin  yapmadığını yapmak, rakiplerin yapamadığını
    yapmaktan farklıdır. Rakipler hangi alandan çekiliyorsa ya da hangi alana girmiyorsa ve
    bizde bilgi olarak bu alanların tanımları mevcutsa, bu ciddi bir rekabet üstünlüğü
    sağlayabilir. Bütün berber ve kuaför dükkanları birbirine benzerler. Bazıları
    biraz daha lükstür ama sonuçta berber ya da kuaför dükkanıdırlar. 2000 yılında
    İstanbul Kızıltoprak’ta açılan bir berber dükkanı, rakiplerin girmediği bir
    alana girmiş. Söz konusu berber dükkanı sadece çocukların saçlarını kesiyor.
    Berber dükkanının içinde oyuncaklar, oyun parkları bulunuyor. Sonuç; çeşitli
    televizyon kanallarının ana haber bültenlerine kadar taşınan bir başarı hikayesi.  
    Bilgisayar endüstrisinde
    bütün büyük markalar, dünya trendine uygun olarak perakende müşterilere
    ulaşırken ve aracılardan vazgeçerken, sadece Datateknik böyle yapmamıştır.
    Datateknik, Türk halkının cemaat tipi ilişkileri sevdiğini, tanıdıklardan
    alışveriş yapmayı sevdiği konusunda bilgiye sahip olarak, aracıları ortadan
    kaldırmak yerine aracılara dayalı dağıtım örgütünü pekiştirmiştir ve 2000
    yılının ilk altı ayında Türkiye’nin en çok bilgisayar satan şirketi olmuştur.   
    Ne bildiğini bilmemek 
    Şu
    an internet servis sağlayıcıları, katma değeri düşük bir alanda rekabet ederken,
    birbirlerinin az farklı kopyaları durumundadır. Halbuki hepsi nasıl farklılaşarak
    birbirlerine üstünlük sağlayabileceklerini biliyorlar, ancak bildiklerini bilmiyorlar.
    Bilgiyle ilgili en büyük ikilemden biridir bu. Bilmediğinizi bilmediğinizden, onunla
    ilgili soru da soramazsınız. Belki de sorulacak sorunun cevabını da biliyorsunuzdur,
    ancak bilmediğiniz şeyi net olarak bilmediğiniz için soru dahi soramazsınız. 
     
    Basit bilgi sistemi: ISO 9000 
    Her
    organizasyonun en çok ihtiyaç duyduğu bilgilerden biri, hali hazırda mevcut işlerini
    nasıl yaptığıdır. ISO 9000 belgeleme sistemi, bir organizasyonun işlerini nasıl
    yaptığı hakkında bir tür bilgi sistemidir. Bir organizasyonun işlerini nasıl
    yaptığım bilmesi kritiktir. Aynı işlerin standart şekilde tekrarlanabilmesi için
    işlerin nasıl yapıldığının bilinmesi gerekir. McDonald’s gibi zincir
    girişimciliği örneklerinde, işlerin nasıl yapıldığı çok daha ayrıntılı
    bilinir. Dünya çapında standart ürünler ortaya koyabilen bir marka olabilmek için
    bütün parçaları ve süreçleri çok ayrıntılı tanımlamak gerekiyor. Aslında
    değişim ve iyileştirmenin başında da ölçme vardır. Son 20 yılın sloganı haline
    gelen; “Ölçmediğini iyileştiremezsin” sözüdür. Bu söz aslında ölçülen
    şeyin iyileştirilerek orada kalacağı varsayımını da içeriyor, belki de daha
    uygun bir söz; “Ölçmediğini değiştiremezsin.”   
    Finans yönetimi 
    Finans
    yönetimi alanı, işletmelerin işle ilgili bilgilerini değil (işi finans olanlar
    hariç), ama yaşamsal bilgilerinin yönetildiği yerdir. Bugün Türkiye’de pek çok
    şirketin krize girme nedeni, finans yönetimindeki başarısızlığıdır. Finans
    yönetimindeki başarısızlık, bazen nakit akışıyla ilgili olur, bazen katlanılan
    finans maliyetleriyle ilgili olur.  
    Bütün
    bunlarla birlikte, bugün rekabet üstünlüğü açısından bilgi yönetimi,
    işletmelerin gelişmek zorunda olduğu; akıl, çaba, kaynak ve zaman harcaması gereken
    kritik bir alana dönüşmüştür. 
      
    Kaynak : Melih ARAT, Önce Kalite Dergisi,Sayı
    37,Mayıs-Haziran 2000, 5mworld online dergi   
                            |